1 Nisan 2013 Pazartesi

Yusuf Atılgan - Aylak Adam

İlle de okunması gereken kitaplar vardır, malum. “Aaa, sen okumadın mı?” derler adama okumazsanız. Gençken o lafı yememeye çok özen gösteren biriydim. Ama sonra tersine tepti, herkesin ille de okunmalı dediği hiçbir şeyi okumamaya başladım. Mesela Camus’ü sevmem, Kafka’yı sevmem, Tezer Özlü’yü severim ama içimi burkar, ağlayasım gelir okudukça diyebiliyorum artık. İnsan kendini biliyor zamanla. Yapacak bir şey yok, kabul etmeli: Değerli ve ağır bir taştan değil, sevimli incik boncuktan yapılmış benim ruhum. Mutluluğu herkes ister, benimle mutsuzluğa da var mısın? dizelerine “Neden? Manyak mıyız?” şeklinde cevap veririm ben. Hayatın da, ölümün de dibini çok kurcalamaya değil, yaşamaya meraklıyım. Mutluluğa meyyalim ve kim ne derse desin bunun da en az diğeri gibi gayet devrimci bir tutum olduğunu inatla söylüyorum artık.

İşte bundan sebep Anayurt Oteli’ni sinemada izledikten sonra Yusuf Atılgan’dan yıllarca uzak durdum. (Serra Yılmaz’ın o boş bakışları hala gözümün önünde töbe estağfurullah.) Ama geçenlerde Gülten’in odasında Aylak Adam’ı gördüm. -Bu kız kitap konusunda benim tam tersim, nerede iç karartıcı bir kitap varsa ona göre “harika”dır. Neyse- Belki de bu aralarki huzurumu hiçbir şey kaçıramaz nasılsa diye düşündüğümden, o uzak durduğum kitaplara da bir başlayayım dedim. Mevzu budur.

Şimdi Aylak Adam tabii ki bir başyapıt. Ne denir ki başka? İki sayfalık mevzuyu tek bir cümleyle, dolandıra dolandıra anlatmaya kalksan bir roman yazabileceğin insanlık hallerini üç- dört diyalogla anlatabilme yeteneğine sahip Yusuf Atılgan’ın onca az eser vermiş olmasına hiç şaşırmadım. C. benim adamım değil, tamam. Onun küçümseyerek baktığı tüm o kadınlar, çocuklar ve erkeklerde ben bir sevimlilik bulurum. Mirasyedi olmadığını söylese de bal gibi mirasyedi ve canı bundan sıkılıyor bence. Burjuva dünyasından tiksinen ama onun nimetlerini kullanmaktan vazgeçmeyen bir burjuva. Yine de gerçek sevgiyi arayışında bir çocuk hüznü var ve o yüzden ona da kıyamadım. Sevdim.

İki ana karakterin adlarının C. Ve B. Oluşu Orhan Pamuk’un Kar’ında bir selam almış mıdır acaba diye düşündüm. Şu aşağıdaki küçük tiradın Tutunamayanlar’da yankı bulup bulmadığını düşündüm. Anayurt Oteli’ni de okumaya karar verdim.

“Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır, tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin “-Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur,” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder