28 Mayıs 2013 Salı

Paulo Coelho - Zahir

Yarı çocuk-yarı genç bir taze iken “Ruhani” öğretilere girmeyi billahi ben de denedim. tüm iyi niyetimle. Ne yaptım? Leo Buscaglia ve Richard Bach okudum. Kuru yaprakların ve dahi kainatın güzelliği, muzip rahibelerin sıradan bilgeliği, sarılmamız gereken içimizdeki çocuğun gerekliliği falandı filandı derken o pembe, yapış yapış pamuk şekeri tadı içime fenalık getirdi. Anlayacağınız sevimli, iyimser, “Ruhani” kitaplar bittiğinde “Ee, yani?” diyen bir ruhsal gariban olduğumla ta o yıllarda yüzleştim ben. Dolayısıyla yıllar sonra “Paulo Coelho nam bir yazar var imiş, hele çok methettiler, okuyalım bir” deyip de Simyacı’yı okuyunca “Ha, anladım ben seni, sağol” deyip uzadım hazretten.

Daha da bir kitabını pek okumazdım ya; kütüphaneye gittiğimizde hava sıcaktı, oğlum kütüphane kapısında bekleyip bir an önce işimi halletmem için homurdanmayı tercih edince –içeri girse ölecek sanki! hey allahım ya!- ben de elime ilk geçen kitaplar arasından seçim yapmayı kavga etmeye tercih ettim. Aldım Zahir’i, çıktım.

Pislik yapmayayım, roman tadı var mıydı? Vardı. Bi oturuşta okudum mu? Okudum. Ama keşke ruhani mevzular filan demese kitaplarında düpedüz. Bunun seveni vardır, o ayrı.  Ama okuduğum bir metinde bunu görünce benim cinim tepeme çıkıyor. Bu işlerin hap yap para kap misali, kör gözüm parmağına insanlara kakıştırılması, basitleştirilmesi… Cinci hoca hesabı işte diyeyim, siz anlayın.

Romanın konusu şöyle: Ünlü yazarın karısı ortadan kaybolur, adam kadına ne kadar âşık olduğunu baştan keşfetmek ve bu arada kendisini de tabii yeniden keşfetmek, e, karısını da bulmak durumunda kalır.

Daha önceden okumayı denediğim ruhani kitaplarda pis pis bıyık altından gülmüştüm, itiraf ederim. Ama bunun sonunda kahkahayı bastım. Kütüphane malı ya şimdi bu kitap. Okuyan arkadaşın biri sen o kadar oku oku, Allah  bilir çok da beğen kitabı, sonuna gelince şok geçir mi? Dayanamayıp yazmış oraya “Bu nasıl aşksa? Tüm kitabı tek bir sözcükle mahvetmek diye buna denir!” Sonuna da ünlem ünlem üstüne basmış. Bir sonra alan da ona cevap yazmış: “Katılıyorum ve sevgiyi bulmaya çalışan birinin sevdiği adamdan değil de ordan yolu geçen birinden hamile kalması tuhaf” O da sonuna soru işaretlerini basmış üst üste. “N’oldu canım, aşksal yapınız mı incindi?” yazsam mı diye düşünüyorum kitaba. “Ahanda size Zahir. Güle güle büyütün.”

Kitaptan bir bölüm:
 “Çok güçlü olan Zahir her insanla birlikte doğmuştu ve çocukluk döneminde, daha sonra hep saygı duyulacak olan kuralların ona zorla kabul ettirilmesiyle tüm gücünü kazanmış gibi görünüyordu.
Farklı olan insanlar tehlikelidir; başka bir kabileye aittirler; topraklarımızı ve kadınlarımızı isterler…
Mücevher almalıyız; bu kabile kimliğimizi belli eder; tıpkı vücutlarına takılar takanların farklı kabileden olmaları gibi.
Gerçek duygularını ifade edenleri küçümsemeli ve onlarla eğlenmeliyiz; üyelerinin duygularını göstermesine izin verilmesi bir kabile için tehlikelidir.
Ne pahasına olursa olsun ‘Hayır’ demekten kaçınmalıyız. Çünkü insanlar daima ‘Evet’ diyenleri tercih ederler ve bu şekilde düşman topraklarında sağ kalabiliriz…
Eğer farklı davranırsan kabileden kovulacaksın, çünkü diğerlerine de bulaştırabilirsin ve yeni baştan düzenlenmesi çok zor olan bir şeyi mahvedebilirsin…
Sessiz müzik çalmalıyız, sessizce konuşmalıyız, gizli gizli ağlamalıyız; çünkü ben çok güçlüyüm, Zahir’im, kurallara teslim olan ve tren rayları arasındaki uzaklığı belirleyen, başarının anlamı, sevmenin en iyi yolu, ödenen bedellerin karşılığı”


Not: Ha, kitaba not mot yazmadım, o ayrı. Sadece kendime ait kitapları karalarım. Yoksa yazardım, ne yazmayayım?

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Çıkıkçının Kızı - Amy Tan

Amy Tan’ın romanlarının konusu ve hatta kurgusu bile hiç değişmiyor, bu kitapla ben buna kani oldum artık. Çin’den ABD’ye göç etmiş anne, onun Çinli alışkanlıklarının kızını bezdirmesi, şaşırtması, sonra sonra annesinin neden öyle ya da böyle davrandığını öğrenmesi, hayatın bundan sonrasında daha anlayışlı olması vs. vs.

Elbette güzel kitap. Daha önce de söylemiştim; seviyorum onun romanlarını ama bu kadar yeter artık diyorum, öğreneceğimi öğrendim. Sanırım bu artık Amy Tan’dan okuduğum son kitap olacak. Geçirdiğim zamanlar için teşekkürler Amy ve hoşça kal J

19 Mayıs 2013 Pazar

Reha Çamuroğlu - Son Yeniçeri



“Keşke Habib haklı çıksa. Ama öyle değil, biliyorum. Ahali her zaman işin ucunu görmek ister. Osmanlı kazansa ne olacağı belli. Yeni kullarla teker meker yuvarlanarak düzeni götürecek. Ya biz kazansak? Bunun cevabını biz bile bilmiyoruz. Belirsizlik. Ama ahali en kötü düzeni bile belirsizliğe tercih eder. Biz şimdi çıkıp desek ki “Sadrazamı, şeyhülislamı hatta bu padişahı istemiyoruz ama şunu padişah istiyoruz” o zaman biz kazanırız. Lakin biz bunu demiyoruz artık. Çok daha büyük bir laf ediyoruz. “Osmanlı’yı istemezük” diyoruz. Galiba bu lafın altında kalacağız.”