1 Nisan 2013 Pazartesi

Sibel K. Türker - Şair Öldü

“Dünyaya gelmeden önce bir kez sorulurdu bize: “Emin misin?” Sıraya dizilmiş bütün ruhlar, buraya gelmek için can isteyen ruhlar hep bir ağızdan haykırırdı: “Evet!”

O zaman istem, başla düğmesine basar ve hepimiz dönüşsüz yola girerdik. Önü kesilemezdi artık. İlk günah denilen şeyin, aslında bir “ilk aptallık” olduğunu bilemezdik. Bu, delik ayakkabılarla su birikintilerinde yürümek demekti, aşağılanmak, sevilmemek, az para kazanmak, kalp kırıklığı, güneşsiz günler, haksızlık… Sevdiklerinin ölümü, sevmediklerinin yaşaması, içi çürük fıstığın ağızda bıraktığı tat, bir şeyi düşürmek, ağır bir şey kaldırmak, yokuş yukarı çıkmak, çamurun içinde altın, gökkuşağının dibinde savaş, aynada güzel olmak, camların kirlenmesi, bebeğin kırık kolu, dikiş, sargı, çürük, sargı, tuz ve şeker, ekmek, kutuplar ve mağma… Bu, işte bu her şeydi.

“Emin misin?”
“Evet”

Elimizden başka türlüsü gelmezdi. Zayıftık, yorgunduk, bu bizi biz yapardı. Firavunların mezar odalarından, iğrenç sırlarından ve lanetlerinden söz etmiyorum. Taşları kaldıran ve ufka dizen binlerce insanın yükselttiği şeyden bahsediyorum. Asıl sır onlara ait çünkü. Bilmenin ve yine de köle olmanın sırrı. Göğe uzattıkları şey, yapı. Yapı, yani yalan. İşte anlattığım bu.”

İşte bu satırları görür görmez aldım kitabı kütüphanedeki rafından. Uzun bir şiir gibi aslında bu roman. Bazı dizeler (cümle demek onlara haksızlık olur) durduk yerde çarpıyor insanı. Belki bu yüzden bütünlüklü bir yapı izlenimi vermiyor ama elden bıraktırmadan okunuyor.

1999’un Ankarası. Hukuk öğrencisi bir genç kız. Gelgitleri. Babasız üç kadın olarak yaşadıkları ev. Uyuşmazlıkları. Hiçbir yere uymayışı. Karanlık apartman katları. Başörtülü bir kız arkadaş ve rocker mekanları Ankara’nın. Zengin bir koca bulma hevesindeki kız kardeş, ölümüyle anlaşılan, acınan bir baba, eski dansöz bir anne, gerizekalı bir yeğene okunan şiirler. Bütün bunlardan romanın karamsar bir havası olduğu gibi bir izlenim doğsa da –ki, anlatılan bütün hikayeler de böyle olsa da- çok ilginç bir biçimde karamsar bir havaya sokmuyor insanı bu kitap. En fazla ölümlü insan hayatına dair yeni bir kabullenişin o buruk hüznü geride bıraktığı.

Sibel K. Türker’den ilk kez gazete yazılarının dışında bir şey okudum. Nette diğer eserlerine göz atınca öğrendim, epeyce gecikmiş bir okumaymış. Okumayana hassaten tavsiye ederim. Sırf o dizeleri kitaptan bulup çıkarmak, arkada bir yerlere atmak için bile okunur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder